Faik Yeni
Faik Yeni
Faik Yeni
Faik Yeni

 

İSMAİL HAKKI BAKKALOĞLU

(Âlim İsmail Hakkı Bakaloğlu'nun torunudur)

 

İsmail Hakkı Bakkaloğlu ile 2003 yılında tanıştım. Araştırmalarıma kaynak bulmak için onu önermişlerdi bana. Türkiye’ye döndüğümde onunla Balgat’taki evinde tanıştım. Kendi adına vakıf haline getirdiği (Bakkaloğlu Aile Vakfı) evinde ikamet ediyordu.

İlk tanışmayı izleyen günlerde yaptığımız sohbetlerde birçok konuda ortak paydamızın olduğunu gördüm.

Bakkaloğlu sülalesindeki âlimlerle ilgili belge ve bilgi istedim. O büyük bir memnuniyetle arşivinde bulunan bu konu ile ilgili bilgi ve belgeleri çıkardı. Bu, daha sonra yapacağımız çalışma ve sohbetlerin bir başlangıcı, aynı zamanda odak noktası oldu.

Yöremizin âlim ve aydınları için son derece hassastı. Bu konuda çok şeylerin yapılması gerektiğine inananlardan biriydi. Benim çalışmalarım onu memnun etmişti.

İsmail Hakkı Bakkaloğlu, yaptığımız sohbetlerin cümle aralarında araştırma konusunu sık sık yineler ve önerilerde bulunurdu:

“Aile araştırması yapacak kimse, kendisi omurga olacak. Kendisinden dört kuşak öncesinden sıhhatli bilgiler toplayacak, bu topladığı bilgileri en yakınlarıyla paylaşacak, en az dört kuşak sonraya intikal ettirecek, böylece aile araştırması doğacak.”

İsmail Hakkı Bakkaloğlu yöre halkının sahip olduğu değerlerle de gurur duyar, bunları övünç vesilesi değil, gelecek nesle örnek olması gerektiğini söylerdi:

“Münevverler elbette ki çocuklarını okutacaklar. Varlıkların en değerlisi, kendilerinden sonraki nesillerdir. Nitekim dünyada şimdi tahsilli çok gençlerimiz vardır. İnsan, Atom Âlimi Behram Kurşunoğlu’yla, cihan tarihine ismi geçmiş Osman Turan’la nasıl iftihar etmez. Her dönem parlamentoya en az iki parlamenter sokan Soğanlı köyü, (velit köy), en az yirmi beş profesör yetiştiren o köyden nasıl sitayişle bahsedilmez? Cumhurbaşkanlığını şerefle temsil eden Hacı İslamoğlu Cevdet Sunay’ı yetiştiren Ataköy’den nasıl bahsedilmez. Bütün bunları gurur vesilesi olarak değil, bu hedeflere yeni nesli ulaştırmak için gayret sarf etmek mecburiyetinde olduğumuzu hatırlatmak için arz ettim. Yoksa hiç kimse mezar taşlarıyla iftihar edemez. Biz, bizden sonrakilerin globalleşen dünyada ses getirecek gençler olmalarına yardımcı olmalıyız.”

İsmail Hakkı Bakkaloğlu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın değişik kademelerinde (öğretmenlikten yöneticiliğe kadar) hizmet ettikten sonra özeleştiri yaparak, olması gereken düzeye gelemediğimizden yakınır, bir gün bu hedefe ulaşacağımızın ümidini taşırdı:

“Biz huzur içinde gitmiyoruz. Biz, vazifesini lâyıkıyla yerine getiren Milli Eğitim mensupları değiliz. Bu vicdan azabıyla gidiyoruz. Kemiklerimizden vücudumuzun derileri ayrılmadan olsun, iskeletimizin haberi olsun; Türkiye de bu standartlara ulaştı diyelim.”

Sohbetlerimizin sonuncu gününde konuşmasını şöyle noktaladı:

“Benim sadık yarim kara topraktır, ona sarılalım. O vakit benim son siyah topraklara cesedimi devrettiğiniz zaman bu dediklerimi de hatırlayalım. Cenazemde de bulunmaya gayret edin. Faik Yeni Bey varsa muhakkak gelir. Hakkınızı helâl edin!”

Bu duygusal cümleleri söylemeğe neden gerek gördüğünü kendi kendime sordum. Ama ona bir şey hissettirmedim. Tatilimi tamamlayarak Federal Almanya’ya döndüm...

2004 yılının mayıs ayında Ankara’ya döndüğümde ilk işim İsmail Hakkı Bakkaloğlu’nu aramak oldu. Çünkü ona vereceğim güzel şeyler getirmiştim. Ne kadar mutlu olacağını görür gibiydim. Üç aydan beri Gazi Hastanesi’nde yoğun bakımda olduğunu öğrenince şok oldum.

Ertesi gün ziyaretine gittiğimde cihazların yardımıyla yaşam mücadelesi vermekte olduğunu gördüm. Göz kapakları yarı kapalı, fısıltı halinde konuşabiliyordu. Söylediklerini anlamak için kulağımı ağzına yaklaştırmak zorunda kalıyordum. Bilinci açıktı. Beni tanımakta tereddüt göstermedi. Hasta ziyaretinde alışılmış olan konuşmalardan sonra elimdeki “Ataköy” kitabını gösterdim. Bir anda gözleri açıldı ve gülümsedi. Kitabı elimden aldı, öptü ve alnına koydu. Ona sanki hayat iksiri sunmuş gibiydim. Sanki biraz önceki hastanın yerine başkasını getirmişlerdi. Konuştuklarını anlamak için kulağımı yaklaştırmaya gerek kalmamıştı. Bu durumundan cesaret alarak ona daha güzel şeyler sunmak için izin istedim.

Geçen yılki sohbetlerimizin bir bölümünde kitaba önsöz olabilecek nitelikte bir şeyler anlatmıştı. Ona söylemeden değerlendirebileceğimi düşünmüştüm. İlk olarak o bölümü okudum. Bu da ona doping etkisi yaptı. Artık her yönüyle yoğun bakımdan çıkmıştı. Takılı olduğu cihazlar da bu durumunu doğrular nitelikteydi. Sonra âlimlerle ilgili belgeler ve yazılar bölümünden sonra kendi yazdığı şiirini gösterdim. Yorgun, fakat mutluluğun verdiği tebessümle

Çok mükemmel, çok mükemmel” dedi.

Kendisine Allah’tan acil şifalar diledim. İkinci gelişimde kendisini evde görmek istediğimi söyleyerek yanından ayrıldım. Temmuz 2004’te Ankara’ya döndüğümde kendisini ne yazık ki görmek nasip olmadı. 10.06.2004 tarihinde Hakkın rahmetine kavuşmuştu.

Sevgili İsmail Hakkı Bakkaloğlu! Ölümünün üzerinden bir yıl geçti. Türkiye’yi kalkındırmak için genç hemşerilerin, ulaşmalarını arzu ettiğin hedefe doğru yol almaktadırlar, rahat uyu, ruhun şad olsun!

 

İSMAİL HAKKI BAKKALOĞLU'NUN ÖZGEÇMİŞİ

 

1931 Trabzon - Çaykara doğumludur. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü mezunudur.

Rize İkizdere Ortaokulu, Erzincan Askeri Lisesi, Ankara Kurtuluş Lisesi, Atatürk Akşam Lisesi İngilizce Öğretmenliğinde bulunmuştur.

1959 - 1966 yıllarında Ankara Koleji Müdür Yardımcılığı yapmıştır. Sosyal Hizmetler Akademisi, Başkent Ticari İlimler Akademisi, Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi İngilizce Okutmanlıklarında toplam on yıl çalışmıştır.

Polis Akademisinde Öğretmen - Emniyet Müdürü kadrosunda görev yaptığı sırada, Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişliğine 3.12.1975 tarihinde naklen atanmıştır. Bu görevde sırayla; Başmüfettiş, Müşavir Müfettiş olarak hizmet verirken Mart 1983 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığına atanmıştır.

Polis Akademisinde görev yaptığı yıllarda Bakanlık onayı ile 18.11.1970 ve 4.8.1973 tarihlerinde Paris'te İnterpol Genel Sekreterliğinde toplanan II. ve III. Milletlerarası Polis Okulları Yöneticileri çalışmalarında ülkemizi temsil etmiştir.

3 Mart 1980 tarih ve 2076 sayılı mucip emirleri ile tüm Avrupa Eğitim Müşavir ve Kültür Ataşeliklerinin Genel Denetimi; 17. Bükreş ve 18. Sofya Genel Kurul Toplantılarında UNESCO Milli Komisyonunda ülkemizi temsil; Fulbright Milli Komisyonu üyeliğinde görevlendirilmiştir.

20 - 24 Mayıs 1986 tarihleri arasında Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde yapılan Fulbright toplantısına katılmıştır.

11.12.1984 tarihinde Aşağı Saksonya Kültür Bakanı George Berndt Oschatz bakanlığımız adına kendisini kabul etmiş ve yurtdışı işçi çocuklarımızın eğitimi hakkında bilgi vermiş, mevcut problemlerin çözümü hakkında teklifler götürmüştür.

10 - 17 Şubat 1985 tarihleri arasında Federal Almanya'da Türk işçi çocuklarının eğitim ve öğretim durumlarını görüşmek üzere tüm Başkonsolosların iştirak ettiği ve bakanımız M. Vehbi Dinçerler'in başkanlık ettiği toplantıya katılmak suretiyle bakanlığımızı temsil etmiştir.

Son olarak Türk - Alman Eğitim Eksperleri'nin 15 Haziran 1985 tarihinde İzmir'de yapılan toplantısına başkanlık etmiştir.

2.10.1989 tarihinde kendi arzusuyla emekli olmuş;

10.06.2004 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir.

 

Druckversion | Sitemap
© FaikYeni