Faik Yeni
Faik Yeni
Faik Yeni
Faik Yeni

<< Neues Textfeld >>

ALANYA

 

Alanya, güneş turizminde olduğu kadar sinesinde barındırdığı tarihi mekânlarla da ünlüdür. Roma ve Helenistik devirlerinden ayrı olarak Selçuklu dönemine ait çok sayıda tarihi eser sergilenmekte âdeta açıkhava müzesi görünümündedir.

Kısa süre önce Alarahan ile ilgili bir dosya hazırlamış siz değerli ziyaretçilerimin ilgisine sunmuştum. Bugün de Alanya’dan tarihi mekânlara göz atacağız.

Bilindiği gibi Alanya ve yöresi tarihin derinliklerinden günümüze kadar hep ön planda yer almıştır. Saraylar, surlar, kaleler yerini günümüzde devasa otellere bıraktı. Baş döndürücü bir hızla oteller, eğlence yerleri, alışveriş merkezleri inşa edilmektedir.

Bu çalışmamızda Selçuklu eserlerine yer verecek ve bunları tanıtmaya çalışacağız.

200 yıl kadar tarih sahnesinde kalan Selçuklular, Anadolu’yu cami, medrese, hastane, saray, köprü, tersane, han, kale ve sur gibi birçok eserle süslemiştir. Aşağıdaki fotoğraflar bu değerli eserlere birer örnektir.

 

TERSANE (1 – 9. Fotoğraflar)

Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1227 yılında yaptırılmıştır. Kesme taş ve tuğladan inşa edilmiştir. Beş adet tonoz örtülü bölümden oluşan yapı, yaklaşık 57 metre uzunluğunda ve 40 metre derinliğindedir.

Kuzey – Batı yönündeki giriş kapısının her iki yanında birer oda yer alır. Bu odalardan soldakinin Mescid, sağdakinin ise tersanede çalışan memurlar için yapıldığı düşünülmektedir. Giriş kapısının üstündeki beş satırlık kitabede rozetlerle süslü sultanın arması yer almaktadır. Alaaddin Keykubat’ı yücelten sözler bulunmaktadır.

Küçük gemilerin yapıldığı, onarıldığı ve Sinop’tan sonra ikinci deniz üssü niteliğindeki bu tersane ile Selçuklular Akdeniz’e açılmışlar ve Alaaddin Keykubat bu yapı ile “İki Denizin Sultanı” unvanını almıştır.

 

KİTABE (10. Fotoğraf)

Tersanenin kuzeye bakan yüzünde bulunan görkemli bir giriş kapısı kitabesidir. Kitabe beş satırdan oluşmakta, mermere celi sülüs ile kabartma olarak yazılmıştır, Sultan Mührü konumundadır.

Kitabe üzerinde:

“Minnet Allah’adır. Yüce Sultan, büyük Hakan, din ve dünyanın ulusu, ülkeler fatihi, Emirulmü’minin’in iktidar ortağı, Kılıç Arslan oğlu Keyhüsrev oğlu Keykubad” yazılıdır.

 

KOÇBAŞI (12. Fotoğraf)

Tarihin hemen her döneminde kullanılan koçbaşı, kale kapılarını vurarak kırmaya, aralamaya ya da duvar yıkmaya yarar. Ortaçağ savaş teknolojisinde çokça kullanıldığı gözlenmektedir. Çok sayıda askerin elle taşıdığı ya da düşman ateşinden korunmak için kulübeye benzer tahta korunaklar içerisinde asılı olarak taşınan koçbaşı çeşitleri vardır.

 

ANTİK DÖNEM VİNCİ (13. – 17. Fotoğraflar)

Antik dönemlerden itibaren kullanıldığını bildiğimiz bu vincin, Roma Dönemi’nde geliştirildiği ikonografik bilgilerle de görülmektedir. Tahrik tekerlekli vinç, tahtadan yapılan, insan gücüyle çevrilen kaldırma ve indirme mekanizmasıdır.

Döner tambura içinde yürüyen insanların ürettiği güçle ve tekerleğin miline sarılan halat vasıtasıyla kaldırma ya da indirme işlemi yapılır. Limanlarda gemi ambarlarına, işlenmiş ya da yarı mamul taş yapı malzemelerini yüklemede ya da boşaltmada, kale, bina yapımında kullanılırdı. Roma Döneminde en mükemmel halini alan bu sistem, daha sonraki dönemlerde de sıklıkla askeri ve sivil mimaride kullanılmıştır. Ana hatlarına bakıldığında, günümüz modern vinçleriyle çok yakın benzerlikler gösterir.

Druckversion | Sitemap
© FaikYeni